Bakan Avcı, Cumhurbaşkanı Erdoğan´la birlikte 1. Global Eğitim Zirvesi´ne katıldı
Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan´ın katılımıyla gerçekleştirilen 1. Global Eğitim Zirvesi´ne katıldıCumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Geleceğin Eğitimi Derneği´nce düzenlenen Global Eğitim Zirvesi´ndeki konuşmasında, destekleriyle zirvenin düzenlenmesine katkı sunan bakanlıklara, belediyelere, üniversitelere, diğer kurum ve kuruluşlara teşekkür etti.
İki gün boyunca akademik çalışmaları, tebliğleriyle, tecrübe ve birikimleriyle dinleyicileri aydınlatacak tüm katılımcılara, özellikle yurt dışından gelen bakanlara, misafir eğitimcilere şahsı ve millet adına şükranlarını sunan Erdoğan, bu tür uluslararası organizasyonların farklı ülkelerin deneyimlerini öğrenmek, onlardan istifade etmek bakımından çok büyük önem arz ettiğini vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, eski Millî Eğitim Bakanı Nimet Baş´ın öncülüğünde kurulan Geleceğin Eğitimi Derneği´nin organizasyonunun bu açıdan büyük bir boşluğu dolduracağına inandığını ifade ederek, derneğin ülkede eğitim yönetimi alanında, eğitim öğretim noktasındaki ihtiyacı hissedilen faaliyetlere katkı sunmasının yanında, Türkiye´nin son 13 yılda eğitim öğretim konusunda elde ettiği tecrübeleri diğer bölge ülkeleriyle paylaşmasını da önemli gördüğünü vurguladı.
Zirve süresince ortaya konacak fikirlerin, dile getirilecek projelerin ülkenin eğitim sisteminin daha da gelişmesine ve yenilenmesine vesile olacağına inandığını belirten Erdoğan, dünyanın akıl almaz bir hızla değiştiği, yeni iletişim ve ulaşım araçlarının sınırları kaldırdığı bir dönemin içerisinde olunduğunu, teknolojik gelişmelerin hayatın her alanını etkilediğini ve kökten değişime zorladığını söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu değişim baskınının en fazla hissedildiği alanlardan birisinin eğitim olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:
"Bizim bu değişim dalgasının önünde durmak, ona engel olmak gibi bir imkanımız da niyetimiz de olamaz. Zaten böyle bir şey mümkün de değil. Fakat bizim değişimi yönlendirmek, onu toplumumuzun faydasına olacak şekilde kanalize etmek gibi bir mesuliyetimizin, sorumluluğumuzun olduğuna inanıyorum. Kendi değerleriyle, kültürüyle, toplumsal dinamikleriyle barışık bir değişim sürecini idare etmek, meseleye bu şekilde yaklaşmak durumundayız. Bu sadece devlet kurumlarının değil aynı zamanda üniversitelerin, okulların, sivil toplum kuruluşlarının da görevidir. Devlet değişimin bir gereği olarak yenilikleri, yeni eğitim modellerini ve teknolojiyi çocuklarımıza sunmak, bunun altyapısını onlara sağlamak zorundadır. Bu, devletin görevidir. Bununla birlikte çocuklarımızın kendilerine, ailelerine, çevrelerine, en önemlisi bizi biz yapan değerlere karşı yabancılaşmalarına mani olmamız gerekiyor. Burada gözetilmesi gereken çok hassas bir denge var. Çünkü bir şeyin yeni olması, onu sorgulamadan, teraziye koymadan, herhangi bir süzgeçten geçmeden alıp uygulamamız anlamına gelmez, gelmemelidir."
Asım ve Haluk örneği
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "yeni olan her şey iyi ve faydalıdır, eski olan her şey kötü ve zararlıdır" gibi bir yaklaşımı kabul etmenin mümkün olmadığını belirterek, bu yaklaşımın sadece sorun üreteceğini vurguladı.
Bugün farklı şekillerde tezahür eden yabancılaşma meselesinin Türkiye tarihinin son 200 yılına damgasını vuran en önemli sorunlardan biri olduğuna dikkati çeken Erdoğan, bu sorunun eğitim ve öğretim sisteminin de etkisiyle 2 asırdır ülkenin kanayan bir yarası olduğunu söyledi.
Erdoğan, edebiyat tarihi ve fikir hayatının bu meseleyi ele alan onlarca eserle dolu olduğunu ifade ederek, 118 yıl önce Araba Sevdası kitabında Recaizade Mahmut Ekrem´in ironiyle resmettiği Bihruz Bey karakterinin sadece lümpen batılılaşmayı değil, aynı zamanda yeni ile kurulan çarpık ilişkiyi de anlattığını, Tevfik Fikret´in karanlığı boğacak ışık olarak gördüğü oğlu Haluk´un Serencamı´nın da ibretlik bir hikaye olduğunu anlattı.
Haluk´un karşısında ise Mehmet Akif Ersoy´un hayalini kurduğu, özlemini çektiği ve duasını ettiği Asım olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:
"Çatışan, birbirine zıt olan bu iki karakter aslında bizim son 200 yılımızı anlamamız için bize anahtar sunarlar. Bedrin Aslanları gibi Çanakkale´de destanlaşan bir Asım varken, Haluk´u ne Çanakkale Harbinde ne de Kurtuluş Savaşında görebilirsiniz. Bir yanda doğuya sırtını dönmeden, batıyı anlamaya çalışan, bu uğurda fikir çilesi çeken, ´önce vatan, önce millet´ diyen bir Asım vardır. Diğer tarafta ise önce İskoçya´ya, ardından Amerika´ya giden, son nefesini kilisede rahip olarak veren bir Haluk vardır. Bunlar asla 100-150 yıl öncesine ait hayali kişilikler değildir. Biz bugün de Araba Sevdası´nda hicvedilen Bihruz Bey´in örneklerini ne yazık ki aramızda görüyoruz. Bugün de Asım´ın ve Haluk´un canlı sembolleriyle günlük hayatımızda karşılaşıyoruz. Bu karakterlerin Batı´ya, Batı kültürüne bakış açısı, Batılı değerlerle kurduğu hastalıklı ilişki bugün de aynı şekilde devam ediyor. Bu karakterler aynı zamanda iki farklı eğitim modelinin de ürünleridir. Haluk ve Asım değişmek zorunda olan bir toplumun bu süreci nasıl kendi faydasına veya zararına yönetebileceğinin işaretlerini verir. Bugün de eğitim alanında yapacağımız çalışmalarımızda aynı örnekler üzerinden hareket etmek, bu gerçeği dikkate almak zorunda olduğumuza inanıyorum."
Erdoğan, konuşmasında, Türkiye´nin tarihin hiçbir döneminde dışarıdan sömürge haline getirilmediğini, müstemleke durumuna düşmediğini, ancak her dönemde ülkede Batı´ya karşı duyulan aşağılık kompleksi nedeniyle orada olanı sorgusuz sualsiz almaya teşne bir kesim bulunduğunu dile getirerek, "sömürge kafalı", "jakoben", "kolaycı ve kopyacı", "eser veremeyen", "milletine tepeden bakan" bu kesimin uzun süre devlet ve toplum hayatının kontrolünü elinde tuttuğunu söyledi.
Toplumun can damarını kesmeyi amaçlayan söz konusu yaklaşımı Ahmet Hamdi Tanpınar´ın "Bir tür kültürel inkar" şeklinde tanımladığını aktaran Erdoğan, "Ben de ´Bu hem inkar hem de intihardır´ diyorum. Çünkü bunlar için milletimizin değerlerinin, kültürünün, birikiminin hiçbir kıymeti yoktur. Bu anlayışa göre terakkinin tek yolu tamamen Batı´ya benzemek, orada ne bulursak alıp hiçbir elekten geçirmeden tatbik etmektir. Akif ne diyor? ´Alınız ilmini garbın, alınız sanatını, veriniz hem de mesainize son süratinizi´ diyor. ´Onların olumsuzluklarını alın´ demiyor, ´İlmini, sanatını alın´ diyor. ´Mesainize de son süratini verin´ diyor." şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, son 13 yılda eğitim sisteminin "tek tipçi", "kompeksli" zihniyetin tahakkümünden kurtarmak için çaba harcadıklarını ifade ederek, gerek altyapı gerek içerik konusunda hayata geçirilen politikaların belli kesimler tarafından sürekli engellenmek istendiğini ifade etti.
Göreve geldiklerinde milli bütçenin birinci sırasında savunmanın geldiğine değinen Erdoğan, kendilerinin birinci sıraya eğitimi, öğretmeni çıkardıklarını anlattı.
Erdoğan, Fatih Projesi´nden seçmeli derslere, imam hatiplerin orta kısımlarının açılmasından 4+4+4 sistemine kadar atılan her adımın "anlamsız" bir inanç ve "direnç"le karşılaştığını belirterek, "Bu direnç kesinlikle milletimizden değil, Haluk modelinde nesil yetiştirmeyi maharet sayan, başka da fikirleri, projeleri olmayan işte o dayatmacı azınlıktan geldi. Allah´a hamdolsun tüm engelleme girişimlerine rağmen yılmadık ve çok önemli başarılara imza attık." ifadelerini kullandı.
"Mesleki ve teknik eğitimin payını yüzde 36´dan yüzde 58´e çıkardık"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye´de 2002´de 544 bin öğretmen bulunurken, geçen 13 yılda 542 bin yeni öğretmen atandığını, emekliler çıkarıldığında, 923 bin 133 öğretmene ulaşıldığını kaydederek, Fatih Projesi kapsamında okulların 432 bin etkileşimli tahta ve 50 bin çok fonksiyonlu network yazıcı ile donatıldığını, öğrencilere ve öğretmenlere 1 milyon 438 bin tablet bilgisayar dağıtıldığını söyledi.
Dün Yozgat Anadolu İmam Hatip Lisesi´nin resmi açılışını yaptığını hatırlatan Erdoğan, etkileşimli tahta ve tablet bilgisayarla ders görmenin öğrencilere farklı bir özgüven verdiğini belirtti.
Erdoğan, sınıf mevcudunun 30 kişiden fazla olmaması hedeflerine işaret ederek, dün sınıfları dolaştığını ve 18-20 kişilik sınıflar olduğunu anlattı.
Kendisinin 75 kişilik sınıflarda okuduğuna değinen Erdoğan, o dönemde 100-125 mevcutlu sınıflar bulunduğunu dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fatih Projesi ile artık bütün sınıfların aynı zamanda bilişim teknolojileri sınıfına dönüştüğünü vurgulayarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ülkemizin 81 ilinde 13 yılda 250 bin derslik inşa ederek, toplam derslik sayımızı 581 binin üzerine çıkardık. 6 alanda 21 seçmeli dersle bu konuda geniş bir yelpaze oluşturduk. Türkiye´de ilk defa sosyal bilimler ve spor liselerini kurduk. Okul öncesi eğitimi süratle yaygınlaştırıyoruz. 2001-2002 eğitim öğretim yılında okul öncesi eğitimde 289 bin olan öğrenci sayısı, 2014-2015 eğitim öğretim yılında 1 milyon 157 bine ulaştı. Başarı burada. Eğitim-öğretim desteği ile hiçbir evladımızın maddi imkansızlık sebebiyle okuldan mahrum kalmamasını temin ediyoruz. 2015-2016 eğitim-öğretim yılında da 230 bin öğrenciyi kapsayacak şekilde eğitim ve öğretim kademesine göre yıllık 2 bin 680 lira ile 3 bin 750 lira arasında değişen rakamlarda destek veriyoruz. Orta öğretimde mesleki ve teknik eğitimin payını yüzde 36´dan yüzde 58´e çıkardık. Hiç şüphesiz Türkiye, diğer alanlarla birlikte eğitimde de 13 yıl öncesiyle karşılaştırılamayacak bir yerde. Bu millete yakışmayan o eski Türkiye manzaralarına büyük ölçüde son verdik." Cumhurbaşkanı Erdoğan, birçok okula modern kapalı spor salonlarının inşa edildiğini, öğrencilerin kitaplarının ücretsiz verildiğini dile getirdi.
Meslek liseleri için katsayı engeli kalmadı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, eskiden meslek liselerine gidenlerin "Katsayı engeline takılır mıyım?" diye düşündüğünü, şimdi ise böyle bir engelin kalmadığını söyledi.
Yozgat´ta dün Anadolu imam hatip lisesinin açılışını yaparken oradaki hayırseverden bir ricada bulunarak, Yozgat´a endüstri meslek lisesi yapmasını istediğini anlatan Erdoğan, "O da bana ne söylese beğenirsiniz. ´Cumhurbaşkanım, ben zaten sözü verdim. Yeri verdikleri anda projeyi hazırlayacak, inşaata başlayacağım. Bu yıla yetiştiremezsem, öbür yıla yetiştireceğim.´ dedi. Artık eğitim öğretimde de sadece devletten bekleme değil, hayırsever yaptığının hedefine ulaştığını görürse arkası geliyor." şeklinde konuştu.
Kızların heyecanı ve mutluluğu, sevgi ve ümit dolu bakışları karşısında duygulanmamanın mümkün olmadığını dile getiren Erdoğan, aynı şeyin erkek öğrenciler için de geçerli olduğunu aktardı.
Erkek öğrencilere geçmişte yaşatılan zulümler düşünüldüğünde, ülkeye kaybettirilen zamana, enerjiye, yıkılan hayallere, karartılan geleceklere üzülmemenin de elde olmadığını ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Tüm bunları artık geride bıraktık. Okul öncesinden, ilk, orta, lise düzeyine, üniversitelere kadar artık bambaşka bir Türkiye var. Genç kızlarımız üniversiteye gittiklerinde, ikna odalarının kapılarında kendilerini bekleyen mürebbiyelerle değil, kendilerini güler yüzle karşılayan üniversite hocalarıyla karşılaşıyor. Ancak biz bunları da yeterli görmüyoruz. Yeni Türkiye´yi inşa etmek için öz güveni yüksek, kendi medeniyet değerleriyle barışık, potansiyelinin farkında bir nesil yetiştirmek zorundayız. Eğitim sistemimizi, çocuklarımıza öz güven duygusu kazandıracak, atılım ruhu aşılayacak, pergelin bir ayağını değerlerimize buraya sahip kılacak, diğer ayağıyla da tüm dünyayı Mevlana´nın dediği gibi dolaşacak şekilde yeniden ele almalıyız. Bu çerçevede başlatılan çalışmalar olduğunu biliyorum. Bunları süratle hayata geçirip, yeni ufuklara yol almaya başlamalıyız. Ne Batı´yı bilen ne de Doğu´yu özümsemiş, parçalanmış karakterler değil, yerinin, yurdunun, kültürünün farkında nesiller yetiştirmeyi hedeflemeliyiz."
"Tarihimiz bir yönüyle Yunus Emre, Mevlana, İbni Arabi, İbni Sina, Mimar Sinan, Itri gibi abide şahsiyetler tarihidir" diyen Erdoğan, Nizamülmülk´ün sadece kendi dönemine ışık tutan, kendi döneminin ilim ve siyaset erbabını yetiştiren bir medrese kurmadığını, Nizamülmülk´ün ilmek ilmek dokuduğu eğitim ve yönetim yapısının Selçuklu´yu da Osmanlı´yı da yaşatan, onlara yüzyıllar boyunca güç katan, can veren bir kaynak olduğunu aktardı.
"Farklı projeleri hayata geçirmemiz gerekiyor"
Bugün istisnalar hariç, dünyada çığır açan çalışmalara imza atan bilim insanları, tarihçiler, mimarlar, sanatçılar konusunda eksiklik hissediliyorsa, bunun en başta gelen sebebinin eğitim sistemi olduğunu vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Aslında bu doğrultuda 2004 yılından itibaren çok ciddi adımlar attık. Ancak bugün görüyoruz ki bunlar yeterli değil. Tek yönlü bir sınıf kavramı yerine, zengin öğrenme ortamlarının gündeme geldiği sıra dışı eğitim modellerinin tartışıldığı günümüzde bizim de artık daha farklı projeleri hayata geçirmemiz gerekiyor. İnsanı eşrefi mahlukat yani yaradılmışların en şereflisi olarak gören ve fıtratı merkeze alan bir eğitim müfredatı üzerinde daha fazla durmalıyız. Eğitim sistemimizin, çocuklarımızın yaradılıştan sahip oldukları Allah´ın onlara lütfu olan özelliklerini inkişaf ettirecek şekilde ele alınması gerekiyor.
Bugün öğretmenlerimizle, ailelerimizle konuştuğumuzda en büyük sorunumuzun bedenen sınıfta ancak zihnen ve ruhen ne yazık ki başka yerlerde çocuklar olduğunu görüyoruz. Bu durumu değiştirecek, öğrencilerimizin sınıfa, derse, okuldaki aktivitelere ilgisini en üst düzeye çıkaracak yenilikleri süratle hayata geçirmeliyiz. Eğitim-öğretim sistemimizin hedefi sadece kariyer yapmaya veya sınav geçmeye odaklı bireyler yerine, aklıselim, kalbiselim, zevkiselim sahibi bir nesil yetiştirmek olmalıdır. Bunun için de sistemin, kadim değerlerimizi merkeze alan bir anlayışla ilim, irfan, hikmet esasları üzerine yeniden inşa edilmesi şarttır."
Bu dönemin, bu tür radikal adımların atılabileceği mümbit bir dönem olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye´nin böyle bir sistemi inşa edecek birikime, imkana, kaynağa fazlasıyla sahip olduğunu ancak bunu devletin ve Milli Eğitim Bakanlığı´nın tek başına yerine getirmesinin mümkün olmadığını aktardı.
Artık ertelenemez bir noktaya gelen bu ihtiyacın toplumun tüm kesimleri tarafından sahiplenilmesi, sivil toplum kuruluşlarının bu noktada görev üstlenmesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, sivil toplum kuruluşlarının, üniversitelerin, hocaların, bu alana ilgi duyan ilim erbabının, kanaat önderlerinin ellerini taşın altına koyması gerektiğini kaydetti.
Dijital dönüşüm eğitimde değişime neden oldu
Millî Eğitim Bakanı Nabi Avcı ise zirvede yaptığı konuşmada, teknoloji, reform, göç ve entegrasyon kavramlarının eğitimi de yakında etkileyen süreçleri ifade ettiğini aktararak, "Teknoloji ürünlerinin eğitim ortamlarında kullanılması bütün dünyada eğitimcilerin belli başlı çalışma alanlarını teşkil ediyor. Afrika´dan Amerika´ya kadar bütün ülkeler eğitim teknolojileri nasıl ve ne yönde yatırım yapacaklarını, teknolojiyi eğitime iliştirme çalışmalarını hangi politikalar ve stratejiler çerçevesinde yapabileceklerini araştırıyorlar. Çünkü teknolojideki gelişmeler eğitimdeki şartları da değişmeye zorluyor. Dijital dönüşümün eğitim niteliklerinde zorunlu hale getirdiği değişimi dönüşümü gerçekleştirmeye çalışırken, yakın gelecekte karşı karşıya geleceğimiz giyilebilir teknolojiye, bilgisayarların radikal biçimde mobilize olmasına, yapay zekada, robot tekniğinde ve sanal gerçeklikte mümkün ve muhtemel gelişmelerin beraberinde getireceği değişiklik mecburiyetlerine de hazırlanmamız gerekiyor." diye konuştu.
Dijital dönüşümün eğitimde değişime neden olduğuna dikkati çeken Bakan Avcı, yakın gelecekte kullanılacak teknolojiler hakkında bilgiler verdi. Bakan Avcı, toplumlar arasındaki adaletsizlik ve eşitsizliğin, savaşların ve çatışmaların beraberinde getirdiği büyük göç ve yer değiştirme dalgalarının eğitimcilere yeni görevler yüklendiğine vurgu yaparak, şöyle devam etti: "Yeni bakış açıları ve fikirler geliştirme zorunluluklarını hep birlikte yaşayarak öğreniyoruz. Bir yandan teknolojinin sınırlarını genişletmesi, diğer yandan mültecilik meselesi eğitim şartlarını ve eğitim karar vericilerini çift taraflı sıkıştırıyor. Yeniden yapılanmayı adeta icbar ediyor. Eğitimde teknolojinin baskısıyla teknolojik fikirler dile gelirken temelde insani pek çok trajediyi barındıran göçlerle oluşan mülteci meselesi, eğitimcilerin anlık ve yeni alanlar açmasını da zorunlu kılıyor. Tabiatında muhafazakarlık bulunma ve insanları tarihiyle yaşıt prensipler üzerine gelişen eğitim, bu çift taraflı sıkıştırma karşısında zaman zaman şaşkınlığa düştüğünü, tırnak içerisinde gelişmiş ülkeler dahil olmak üzere bütün ülkelerin bu şaşkınlığı yaşadığını görüyoruz." Bakan Avcı, her iki alanda da Türkiye´nin tedbirlerini aldığını ve politikalarını oluşturduğunu dile getirerek, uygulamada olağanüstü gelişmeler gösterdiğini söyledi.
FATİH Projesi´yle Türkiye öncü ülke konumuna geldi
Eğitim teknolojileri alanında FATİH Projesi´yle Türkiye´nin öncü ülke konumuna geldiğini ifade ederek dünyanın her tarafından FATİH Projesi´yle ilgili bilgi paylaşımı için geldiklerini anlatan Bakan Avcı şunları söyledi: "En son Avrupa Konseyi Parlementerler Meclisi Kültür, Bilim, Eğitim ve Medya Komitesi’nin Paris’teki toplantısın da projenin felsefesi, uygulama süreçleri, eğitime katkıları ve gelinen nokta tanıtıldı. Türkiye olarak eğitim teknolojilerinde evrensel bir soru haline gelen ve cevabı aranan ne yapmalıyız nasıl yapmalıyız sorularının cevabını sizin önderliğinizde çoktan vermiş durumdayız. Teknolojinin bundan sonra getireceği yeniliklere de şimdiden hazırlanıyoruz, politikalar ve stratejiler belirliyoruz." Bundan sonra eğitim teknolojilerinde akla ilk gelen ülkenin Türkiye olacağını dile getiren Bakan Avcı, Türkiye tecrübesinin global referans kaynağı olacağını söyledi.
"Suriyeli çocukların eğitimiyle ilgili geniş ve kapsamlı bir çalışma yürütüyoruz"
Bakan Avcı, Türkiye´nin göçmen ve mülteciler konusunda yaptığı çalışmaların ortada olduğunu anlatarak, şunları kaydetti: "Ülkemize sığınan Suriyeli çocukların eğitimiyle ilgili geniş ve kapsamlı bir çalışma yürütüyoruz. Bakanlığımızın Temel Eğitim Genel Müdürlüğü bu alanda çalışmakla görevlendirilmiş, konunun koordinasyonu için bir müsteşar yardımcısı yetkilendirilmiştir. İnsan Hakları İzleme Örgütü´nce hazırlanan ´Türkiye´de Suriyeli Çocukların Eğitime Erişmelerindeki Engeller Kayıp Nesil Olmalarını Engellemek´ başlıklı rapor, Türkiye´nin Suriyeli mülteciler için yaptıkları cömert ve olağanüstü olduklarını belirtiyor. Bakanlığımız okul çağındaki Suriyeli çocukların eğitim hakkından mahrum kalmaması için merkezi düzeyde eylem planı hazırlamış ve bu programın uygulanabilmesi için başta UNICEF olmak üzere uluslararası kuruluşlar, kamu kurum ve kuruluşlarının katılımlarıyla krizden en çok etkilenen illere eylem planları oluşturulmuştur. 2015-2016 eğitim öğretim yılının başından itibaren yapılan çalışmalar kapsamında 300 bine yakın Suriyeli öğrenci eğitime kazandırıldı. 2015 Kasım itibarıyla ulaştığımız bu sayıyı öğretim yılı sonunda kadar 450 binin üzerine çıkarmayı hedefliyoruz."
Eğitime erişimleri sağlanan Suriyeli öğrencilerin e-okul ve YÖBİS (Yabancı Öğrenci Bilgi İşletim Sistemi) otomasyon sistemleri üzerinden kayıt edildiğini kaydeden Bakan Avcı, "Öğretmenlik yapabilecek nitelikteki Suriyelilerin gönüllü olarak Suriyeli öğrenciler için yürütülen eğitim faaliyetlerine katılmalarına izin veriyoruz. Faaliyetlere katılan öğretmenlere UNICEF ve sivil toplum kuruluşları tarafından düzenli maddi destek veriyoruz. Suriyeli öğrencilerin dil problemini aşmaları için de Türkçe kursları düzenliyoruz ve üç dilde hazırlanan eğitim malzemeleri ile yönlendirmeler yapıyoruz. Eğitimde yeniden yapılanma, dönüşüm gayretlerimizi sürdürüyoruz. Yabancı gözlemcilerin sessiz devrim diye nitelendirdikleri bu çabaları süreklilik ve kararlılık içinde devam ettiriyoruz. Teknoloji, göç ve entegrasyon gibi sorunlu alanlardaki gayretlerimizi artırarak sürdürmek kararlılığı içerisindeyiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın vizyonel liderliği her alanda olduğu gibi eğitim çalışmalarımızda da bize güç ve moral veriyor" diye konuştu.